My Brodmann Area 10Dış dünya ile başa çıkmak istiyorsan, insanların yüzünü görmesine izin vermeyeceksin. Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız.

25 Ekim 2015 Pazar

Moleskine'lerime Kuzen Geldi - Leuchtturm 1917



Leuchtturm 1917’yi ancak Türkiye’de satışının yayılması ile tanıdım. İlk olarak Modagram’ın instagram hesabında görmüştüm, Moleskine’e benzemesi ama farklı renklerinin de olması dikkatimi çekmişti. Moleskine’in sadece siyah ve kırmızı defterlerinden sıkıldım artık, Leuchtturm 1917 ise hem farklı renkleri ile hem de farklı boyutları ile benim için bu boşluğu hakkıyla doldurdu.



Leuchtturm 1917’in not defterleri dört farklı boyutta tasarlanmış, ayrıca her sayfası koparılabilen Academy Notepad ve yukarıdan ciltli Reporter Notepad çeşitleri de var. Not defterlerinin mini boyu bence biraz kullanışsız ama çok sevimli. En kullanışlı olanlar ise normal (medium) ve cep (pocket) boyları, en fazla renk seçeneği de bu boylarda var. Sayfa şekli olarak da çizgisiz, çizgili, kareli veya noktalı olanlardan istediğinizi seçebilirsiniz.



Not defterlerinin yanı sıra çizim defterleri, ajandalar, adres defterleri de mevcut. Bir de Jottbook’lar var, benim çok ihtiyaç duyduğum ve Leuchtturm 1917’de olduğunu görünce çok sevindiğim yumuşak kapaklı, ince defterler. Bunların da üç farklı boyutu ve on iki rengi var. Siz internet sitesini biraz kurcalayın, böylece tüm çeşitleri inceleyebilirsiniz. Leuchtturm 1917 satan hiçbir dükkânda tüm defterleri bir arada görmedim, bu yüzden almadan önce internet sitesine göz gezdirmek, aldıktan sonra daha çok beğeneceğiniz bir rengini görüp de hayal kırıklığına uğramanızı da engelleyecektir.







Ben ilk Leuchtturm’larımı modelleri ve renkleri çok da incelemeden Modagram’dan aldım. Alırken sadece o sırada satışta olan defterlere bakıp karar vermiştim. Sonrasında beğendiğim farklı renkler de oldu ama aldıklarımdan da hiç pişman olmadım :).


Sarı (lemon) ve pembe (pink) olan orta boy normal defterler. Sarı çizgili, pembe olan çizgisiz. Pembe normal seriye dahil değil, BiColore olarak geçiyor. BiColore serisinde tüm defterler çizgisiz, özelliği de kapak arkasındaki ilk ve son sayfaların, lastiğinin ve ayracının defterin kapak rengine kontrast bir renkte olması. Benim aldığım pembe-yeşil, ‘Pink and Meadow Green’ olarak geçiyor.





BiColore serisi fikir olarak çok güzel ama renkleri kısıtlı, pembe-yeşil haricindeki renkleri de çok beğenmedim açıkçası. Bir tane sarı-yeşil olmasını isterdim, sarı defterime yeşili çok yakıştırıyorum. Gri-pembe de güzel bir kombinasyon aslında, seride bu renkler de mevcut ama grinin tonunu sevmedim. Bu seriye ait daha fazla renk seçeneği olmalı bence, çünkü özellikle lastiğin farklı renk olması çok güzel görünüyor.







Aldığım beyaz büyük olan ise Jottbook, yumuşak ince kapaklı, çizgili büyükçe bir defter. Ben böyle defterlere yazmayı çok seviyorum, yumuşak kapak olunca da daha rahat yazılıyor. Etrafta taşımaya uygun bir defter değil, hem büyük hem de sert kapak olmadığı için kıvrılmaya çok müsait, masanın üzerine koyun dursun, öyle bir defter.


Aslında ben Jottbook'un bu modelinin boyutu ve yumuşak kapağından önce beyaz olmasına vuruldum. Daha önce kırtasiyelerden aldığım bu tip defterler kullanmıştım (Morning Glory tarzı markaların böyle defterleri var.), Leuchtturm almak yerine onları kullanmaya devam edebilirdim ama büyük ve bembeyaz olması çok hoşuma gitti, tertemiz görünüyor. Nasıl olsa yanımda taşımayacağım için de beyazı rahatlıkla tercih ettim, taşıyacak olsaydım çok çabuk kirlenecekti çünkü :).




Üçüncü defterimi ise erkek arkadaşım hediye etti. Eminönü-Sirkeci’deki kırtasiyelerin oralarda geziyorduk, hemen hemen tüm dükkanlarda Moleskine’lerin kalktığını yerine Leuchtturm 1917 standlarının geldiğini gördük. Bakmak için girdiğimizde koyu pembe (berry) cep boyunu beğendim. İstanbul Film Festivali için bilet aldığımız dönemdi, erkek arkadaşım da hediye ederken defterin amacını da saptadı: film/festival defteri :). İzlemek istediğim filmleri listeliyorum, izlediğim filmler ile ilgili notlar alıyorum. Çok kullanışlı rahat bir defter.





Cep boyu defterimi çizgisiz istedim, küçük boy defterlerin çizgili olması yazarken çok yer kaybetmeye neden oluyor. Benim yazım zaten çok dağınık, çizgiler de aralıklı oluyor, üç satıra sığacak yazı yarım sayfa yer kaplıyor bu nedenle çizgisiz tercih ettim. Normal boy defterlerde çizgisiz sayfalara yazmakta zorlanıyorum, yazım yamuk yumuk gitmeye başlıyor ama defter küçük olunca çizgisiz kağıda yazmak da kolay oluyor. Gerçi bu defteri alırken biraz da içinden kart şeklinde çizgili sayfa şablonu çıkacağına güvenerek almıştım. Normal boyun içinden çıkmıştı, eskiden okulda güzel yazı defteri için yapardık hani, siyah tükenmez kalemle çizgilerin üzerinden geçip arka sayfaya koyardık, aynı mantık. Sayfalardan daha kalın bir kart üzerine belirgin çizgiler çizilmiş, sayfanın arkasına koyuyorsunuz, böylece çizgili kâğıda yazar gibi düzgün yazabiliyorsunuz.



Leuchtturm 1917 ile ilgili en çok sevdiğim şey bu şablon gibi küçük ama kullanışlı detaylar oldu. Gerçekten mottoları “Details make all the difference.” sözünün hakkını veriyorlar. Özellikle arşivleme ile ilgili sağladığı kolaylıklar çok kullanışlı. Mesela defterlerin ilk sayfalarında içindekiler tablosu var, burayı istediğiniz şekilde doldurabiliyorsunuz. Böylece birkaç sene sonra nereye ne yazdığını bulabilmek çok kolay olacak.




Ayrıca yine tüm not defterlerinin içinden etiketler çıkıyor, kapağına ve defterlerin sırtına yapıştırmak için ayrı ayrı etiketler. Bunların üzerine de defterlerin ne için olduğunu yazabilir veya numara verebilirsiniz.





Defterlerin lastiği, ayracı ve arkalarındaki cep kısmı ise Moleskine’den alışık olduğumuz, Leuchtturm 1917’de de olan temel özellikler. Sayfa yapısına gelince, benim için aynı amaca hizmet ettikleri ve aynı kategoride oldukları için sayfaları da yine Moleskine ile karşılaştıracağım. Moleskine kadar parlak ve kaygan değil, yazmaya ilk başladığımda bundan çok hoşlanmadım ama sonra alıştım. Ben genelde Stabilo kullanıyorum, yazıların sayfanın arkasına geçmesi Moleskine ile aynı, gözle görülür bir fark yok. Sayfalar bana bariz daha kalın geldi, belki de Leuchtturm 1917’nin sayfalarının daha tok olmasından kaynaklanıyor olabilir.

Yine de Moleskine’den daha iyi daha kötü diyemem, ikisinin de yeri apayrı oldu bende :). Moleskine ilk göz ağrım, o nedenle vazgeçebileceğimi sanmıyorum, ayrıca özel serilerini de çok beğeniyorum. Leuchtturm 1917 ise düz kapaklardaki renk kıtlığını ortadan kaldırdı. Rengarenk defterlerin çoğunu alasım var. Özellikle altın rengi favorim oldu, bir sonraki alacağım defter bu olacak.

kırtasiye
Fiyat olarak da Moleskine’den çok farkı yok, normal boy defterler 45 TL, cep boyları ise 32 TL.
Leuchtturm 1917 artık birçok kırtasiyede satılıyor, D&R’dan online olarak da alabilirsiniz. Aslında Leuchttum 1917’yi satan firmalar çoğaldıkça Moleskine satan yerler de azaldı. D&R internet sitesinde de Moleskine diye aratırsanız sadece tek sonuç çıkacağını göreceksiniz. Açıkçası bu durumdan hiç hoşlanmadım. Nasıl bir pazarlaması var, Türkiye’ye Leuchtturm 1917’yi kim getirdi bilmiyorum ama Moleskine yerine Leuchtturm satılması büyük eksiklik. İkisi de olmalı çünkü, tamam benziyor olabilirler ama biri diğerinin yerini dolduramıyor.

358


Son olarak Leuchtturm 1917 instagram hesabının paylaştığı fotoğraflarımla size veda ediyorum :).


735


Katalog
http://www.leuchtturm1917.com/sites/default/files/uploads-redaktionell/LT1917_Katalog_2015_ENG_SCREEN.pdf


Legoland Discovery Centre İstanbul Yetişkin Gecesi



Legoland Discovery Centre açıldığında çocuklar için olduğunu duyup büyük hayal kırıklığına uğramıştım. Neyse ki kısa süre sonra her ayın ilk Çarşambası yetişkinler için akşam seansları düzenleneceğini duyurdular da rahatladım ☺.

İlk seans eylüldeydi. Tatilde olduğum için katılamadım ama bu aykine 7 Ekimde gittik ve çok eğlendik. Her ayın ilk Çarşambası da yapılmaya devam edilecek. Biletler 40 TL, internetten ya da gittiğinizde gişeden alabilirsiniz. Yıllık üyelik kartı alırsanız bir sene boyunca giriş ücreti vermiyorsunuz. Yıllık üyelik için detaylara da şuradan ulaşabilirsiniz.



Legoland Discovery Centre, Bayrampaşa’da Forum İstanbul alışveriş merkezinin içinde. IKEA’nın yanındaki alışveriş merkezi, araba tercih etmeyecekseniz metro ile rahatça gidebilirsiniz. Otogar’dan sonraki durak olan Kocatepe durağında ineceksiniz, sakın karıştırıp Bayrampaşa durağına kadar gitmeyin ☺. Benim daha önceden yapmışlığım var, o yüzden uyarıyorum ☺.

Aktivite akşam 7 buçuk 8 arası başlıyor ve 10’a kadar sürüyor. Girişte prenses tacı, şövalye pelerini, kalkan, kılıç gibi aksesuarları kuşanıp hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra da içeri geçiyorsunuz.  İçerisi sadece Miniland'den ibaret değil, gidip sadece Miniatürk'ün Lego versiyonunu gezeceğinizi sandıysanız yanılıyorsunuz. Alan hakkında fikir sahibi olabilmek için şu linkteki Görsel Harita kısmına tıklayıp inceleyebilirsiniz.



İçeri girince üst kattaki kafe bölümünde biraz vakit geçirip herkesin toplanmasını ve aktivitenin başlamasını bekliyorsunuz. Girişte biletlerinizi okuttuktan sonra iki kupon veriliyor, bunlarla kafeden kola ve pizza alınıyor. Biz az önce yemek yiyip gittiğimiz için pizzanın tadına bakamadık ☺, ama Lego havuzlarından birinin yanına oturup ısınma aktiviteleri ile vakit geçirdik ☺.



Saat sekiz olduğunda Master Builder’ımız geliyor ve yaklaşık iki saat sürecek olan program başlıyor.

Discovery Centre’daki aktiviteler güzel düşünülmüş ve eğlenceli. İleride program değişecek mi bilmiyorum ama biz önce Krallık Macerası Lazer Oyunu ile başladık. Yetişkin gecesine katılıyorsanız büyük ihtimalle Tatilya’yı hatırlayacak yaştasınız, bu oyun size tanıdık gelecek. Dört kişilik bir vagona oturuyorsunuz ve geçtiğiniz tünelin duvarındaki düşmanları elinizdeki lazer tabancası ile vurmaya çalışıyorsunuz.

Krallık Macerası'nı başarı ile tamamladıktan sonra Miniland’e doğru devam ediyoruz.  Miniland, sosyal medyadaki fotoğraflarda çoğunlukla gördüğümüz bölüm, burada Legolardan yapılmış Boğaz Köprüsü, Galata Kulesi, Özgürlük Anıtı gibi yapılar var. Ama buraya girmeden önce birkaç tane ufak bilmeceyi çözmeye çalışıyoruz. Bilmecelerin cevabı olan karakterlerin minifigürleri, Miniland'deki yapılara saklanmış. Aslında çoğu için “saklanmış” demek pek de doğru değil, minik minik o kadar çok ve güzel detaylar var ki, gözünüzün önünde olmasına rağmen
aradığınız minifigürleri fark etmek zor olabiliyor sadece.

Abbey Road
Fazla detay verip gezerken yaşayacağınız heyecanı kaçırmayacağım ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki Miniland beklediğimden çok çok daha güzel olmuş. Ben tek tek yapılara bakacağımızı düşünmüştüm ama tek başına Ayasofya, yanında dımdızlak bir Sultanahmet, onun yanında Yerebatan Sarnıcı yerine insanlar, araçlar, kafeler ile tüm Sultanahmet Meydanı inşa edilmişti.








Miniland’i keşfedip hayranlık ve hayretler içinde kaldıktan sonra olayın özüne giriş yapıyoruz: Lego parçaları ile yaratıcılığımızı konuşturmak. Herhangi bir hazır seti inşa etmeyecekseniz, Lego parçalarına bakıp bakıp ne yapacağınızı bilemediğiniz için bir şeye başlayamıyordunuz değil mi? Hiç üzülmeyin, Lego Discovery Centre ne yapacağımızı bizim için düşünmüş ve minik kağıtlara yazmışlar. Bu kağıtların arasından kura usulü çekip birini yapmaya koyuluyorsunuz.



Ben önce "Peri" çektim, onu beğenmeyip bir daha çektiğimdeyse "Parayla satın alınamayacak bişey" çıktı. İkisinin ortak noktası bir kız çocuğu yapmak varmış kaderimde, razı olup başladım :).

875

Kız çocuğumu fark edemediniz değil mi? Mükemmel yeteneğime alışık olmadığınızı tahmin edebiliyorum :), sağda kollarını açmış mavi gözlü sarı saçlı bir kız çocuğu var :). Fotoğrafın asıl konusu olan Lost adasını ise arkadaşım yaptı, gerçekten yetenekli arkadaşlarım da var yani.

Aynı çocukluğumdaki gibi toplu bir aktivite olarak Lego'lardan birşeyler yapmak, diğer insanların neler yaptığını gözlemek çok eğlenceliydi. Bunlar da katıldığım seansta yapılan şaheserlerden birkaç tanesi, köpek çok harika olmamış mı?





Muhteşem Lego şaheserlerimizi bitirdikten sonra da Lego 4D Sinemaya giriliyor.  Gözlükleri takıp 3D film izleyeceğiz, dördüncü D de salondaki efektlerden ileri geliyor. Çok eğlenceli, yüzümüze rüzgar çarpıyor, su fışkırıyor, salon sis bulutu ile doluyor ☺.



Ben bu ziyaretten oldukça keyif aldım, hatta beklediğimden çok daha eğlenceliydi diyebilirim. Detaylar çok güzel düşünülmüş. Örneğin herkesin toplanmasını ve aktivitenin başlamasını kapıda ya da kuyrukta değil de kafeteryada beklememiz ufak ama rahatlık açısından çok önemli bir detaydı.






Aynı durum Miniland için de geçerli, internetten fotoğraflarını gördüğümde biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Miniatürk gibi bir konsept sonuçta, tamam Lego’dan yapılmış ama bu Ayasofya, bu Dolmabahçe, bu Eiffel, tamam gördük eee? Öyle değil işte, o minicik minifigür bulma oyunu bile o kadar eğlendiriyor ki, boş boş dolaşmamış oluyoruz. Zaten figürler, çöp kamyonları, arabalar, kazalar, vapurlar derken o kadar çok detay var ki sırf bunları incelerken bile zaman geçiveriyor.


O kadar eğlendik ki zamanın nasıl geçtiğini fark edemedik bile. İlk turumuzda fotoğraf çekmeyi unuttuğumuz için Miniland’e geri dönmüş fotoğraf çekiyorduk ki saatin ona yaklaştığını gördük. Lego Shop’tan alacaklarımız vardı, hemen kapanmadan Lego Shop’a koşturduk.


Lego Shop ile daha detaylı bir yazıyı ilk gittiğimde paylaşmıştım, şuradan okuyabilirsiniz. Durumda pek bir değişiklik yok. Hatta birçok set satılmış, çeşit oldukça azalmış. Ama ‘Kendi Minifigürünü Yap” standındaki figürler değişmiş en azından.


Geçen sefer Lego Shop’a gittiğimde minifigür takası henüz tam olarak başlamamıştı. Artık hem mağaza kısmında hem Discovery Centre’da her görevlinin yakasında değiş tokuş yapabileceğiniz bir figür bulunuyor. Kendi minifigürünüzü verip onlardan birini rica edebilirsiniz, detaylar şurada mevcut. Ben her karşılaştığım ekip üyesinin yaka kartındaki figürü inceledim, ama takas yapmak isteyeceğim birine rastlamadım. Serilere ait figürler yok, farklı kıyafetlerde daha çok setlerde bulunan normal insan figürleri mevcut. Ama serilerden çıkan aynı figürlere sahipseniz iki tane Maggie’niz olmasındansa bunlardan biriyle takas yapabilirsiniz.

Lego Shop için zaman kısıtlaması yok, mağazanın Discovery Centre’dan ayrı bir girişi de var. Yani istediğiniz zaman ziyaret edebilirsiniz. Bir sonraki Yetişkin Gecesi ise 4 Kasım’da, kaçırmayın derim ☺.